Borsa İstanbul haftaya yükselişle başladı

Borsa İstanbul'da yeni rekorlar bekleniyor

Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, haftaya yüzde 0,08 artışla 1.558,59 puandan başladı.

Açılışta BIST 100 endeksi, önceki kapanışa göre 1,20 puan ve yüzde 0,08 değer kazanarak 1.558,59 puana yükseldi.

Bankacılık endeksi yüzde 0,17 gerilerken, holding endeksi yüzde 0,08 değer kazandı. Sektör endeksleri arasında en fazla kazandıran yüzde 2,81 ile bilişim, en çok gerileyen ise yüzde 1,07 ile spor oldu.

Cuma günü dar bir bantta hareket eden BIST 100 endeksi, yüzde 0,06 değer kazanarak günü 1.557,39 puandan tamamlamıştı.

Türkiye ve Katar, Borsa İstanbul'un %10'luk payının devri için mutabakat  anlaşması imzaladı Yazar Investing.com

Analistler, geçen hafta yüzde 1,48 seviyelerine kadar gerileyen ABD 10 yıllık tahvil faizinin cuma günü yüzde 1,64’ün üzerine çıktığına işaret ederek, söz konusu yükselişin sürmesinin küresel ölçekte dolar talebini artırdığını, bunun da özellikle gelişmekte olan ülke varlıklarında satış baskısına neden olduğunu söyledi.

Bu hafta Amerika Birleşik Milletleri Merkez Bankası (Fed), İngiltere Merkez Bankası (BoE), Japonya Merkez Bankası (BoJ) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz kararları ve tahvil piyasasına yönelik sözle yönlendirmelerin takip edileceğini aktaran analistler, teknik açıdan BIST 100 endeksinde 1.570 ve tarihi zirve konumundaki 1.582 seviyelerinin direnç, 1.550 ve 1.520’nin ise destek olarak izleneceğini bildirdi.

Kaynak: (DHA)

ULUSLARARASI LOJİSTİK SEKTÖRÜNDEN İLKNUR HANIM İLE PANDEMİNİN SEKTÖR VE BİREYSEL ETKİLERİ ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ GERÇEKLEŞTİRDİK

Merhaba İlknur Hanım, öncelikle benimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.  Kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Merhaba. Adım İlknur Ü. 40 yaşındayım.

Havayolu, mağazacılık, muhasebe, franchising, idari işler, insan kaynakları gibi birçok farklı sektörde uzun zaman çalışma fırsatı buldum.

Yaklaşık 8 yıldır ise özel sektörde Lojistik alanında Operasyon Sorumlusu olarak hizmet vermekteyim.

Dünyayı saran koronavirüs salgını mesleğinizde ne gibi etkiler yarattı?

COVID-19 salgını küresel bir sağlık krizi olması yanında ekonomik anlamda da birçok sektörü etkilediği gibi lojistik sektörünü de kötü bir şekilde etkiledi. Ülkeler arası taşımalarımızda gümrük (sınır) kapılarından geçişler ile Roro seferlerine bir süre ara verildi. Daha sonra alınan tedbirler ile ticari işleyişin, ekonominin ve en önemlisi yardım malzemelerinin (ilaç, gıda, tekstil vb.) ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması kapsamında belli çerçevelerde taşımacılık aktif hale getirildi. Bizler açısından yaratmış olduğu en büyük psikolojik ve fiziksel etkileri ise potansiyel iş kaybı, işten çıkarılmalar, geçim ve gelecek kaygısı gibi birçok endişeli zamanlar geçirmemize neden olması. Dünya üzerindeki tüm ofislerimiz evden çalışma modeline geçti. İtalya ve İran ofislerimizdeki çalışanlarımız ne yazık ki en çok etkilenenler arasında olanlardı. Can sıkıcı zamanlar içerisinden geçiyoruz. Her şey daha iyi olacak düşüncesiyle, bu pandemi sürecini yakın bir zaman içerisinde bitirerek, normal hayata geri dönüş yapacağımızın umuduyla, şu an için mevcut şartlara uyum sağlayarak çalışmalarımıza devam etmeye çabalıyoruz.

Don Kişot misali görünmez bir düşmana karşı direniyor ve savaşıyoruz!

Bu karantina günlerinde neler yapıyorsunuz?

Korona virüsü hayatımıza girdiğinden bu yana çalışma ve yaşam alanı olarak radikal değişimlere gitmek durumunda kaldık. Don Kişot misali görünmez bir düşmana karşı direniyor ve savaşıyoruz. Çalışma hayatımıza Mart – Haziran ayları döneminde tam zamanlı olarak evde devam ederken, sonrasında  15’er gün periyodik olarak office + home office olarak devam etmekteyiz. Ofis ortamında maske ve sosyal mesafe kurallarına uygun hareket ediyoruz. Her yerde dezenfektanlar var. Ofis içerisinde her türlü içeceğimizi karton bardaklarla içmeye, öğlen yemek ya da atıştırmalıklarımız içinde kâğıt tabak ve plastik çatal ile kaşık kullanmaya başladık. Evde ise beden ve ruh sağlığımızı korumak ve beslemek adına düzenli beslenip, hijyene son derece dikkat ederek; kitap okuyup, sinema saatleri düzenleyip, kutu oyunları oynayarak hep birlikte ailecek vakit geçirmeye çalışıyoruz. Tabi ister istemez süreç bizi kendi içimize daha çok döndürdü. Hayatın kıymetini, özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu, evde ne kadar az zaman geçirme imkanımızın olduğunu, aile içi sohbetlerin ne kadar kıymetli olduğunu fark etmemizi sağladığı gibi kendi başımıza da oyalanacak ne kadar çok şeyimiz olduğunu da öğrenmiş olduk. Aslında bu salgının kısıtladığı kadar bize kattıkları da bir o kadar çok oldu.

Marketler ve stokların tükenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kıtlık psikolojisi devreye giriyor otomatik olarak sanırım. İnsani olarak bizde aynı güdülerle pandeminin başında ne yazık ki stok yapma gafletinde bulunduk. Olur olmaz her şeyi doldurup eve geldiğimde “ne çok saçmalamışım” dediğim zamanlarım oldu 🙂 Süreç kanıksanmaya başlanınca sadece ihtiyaçlar kapsamında alışveriş yapmaya başladık. Toplum olarak da bu durum bir düzene oturdu zaten. Sonuçta ne zaman biteceği belli olmayan öngöremediğimiz bir salgın sürecindeyiz.

Maalesef her birimiz birbirimiz için potansiyel bir riskiz!

Siz kendinizi ve sevdiklerinizi bu virüsten nasıl koruyorsunuz?

En yakın arkadaşlarımız su ve sabun oldu. Toplu taşımalardan, kalabalık ortamlardan ve Alışveriş Merkezleri gibi toplum alanlarından uzak durmaya çalışıyoruz. Çift maske takıyoruz. Hatta bir dönem eldivende takıyorduk ama süreç ilerledikçe kullanmamaya başladık. Dezenfektan ve kolonya dışarı çıkarken olmazsa olmazlarımız oldu maalesef. Market alışverişlerimizi en yüksek tedbirler ile yapıyoruz. Yıkanabilecek ürünleri dezenfekte edip, yıkanamayacak gibi olanları ise belli bir süre bekleterek tüketmeye çalışıyoruz. Eve girdiğimizde üst baş ve beden hijyenini maksimumda tutacak şekilde devam etmekteyiz halen. Sağlıklı beslenmeye çalışıyor, gerekiyorsa vitamin takviyesi yapıyoruz. Ev içerisinde minimum temasta bulunmaya çabalıyoruz. En üzücü olanda işte bu ; sevdiklerimizle doyasıya kucaklaşamamak. Az temas – az risk mantığı ile hareket ediyoruz. Eş- dost- akraba-arkadaş ev gezmelerimiz bitti. Restoran – cafe ortamlarına gidişlerimiz de minimumun da altında. Şehirlerarası veyahut ülke dışı bir giden gelenimiz oluyorsa 14 gün kendisini odasında karantinaya alıyor. Tabi bunlar çoğunlukla fiziksel olarak korunuyor olduğumuz hususlar. Açıkçası psikolojik olarak hepimiz yorulduk. Maskesiz gezdiğimiz zamanlar gerçekten çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor ve ne zaman aynı özgürlüğe kavuşacağımızı sorguluyoruz hepimiz. Evet korona virüsünde herkes fiziksel olarak bu kurallara uyup gerekli korumayı yapıyor ama ileride psikolojik olarak herhangi bir korunma imkanımızın olmadığından biz de ne gibi izlerinin kalacağı konusunda gerçekten endişeliyim.

Peki. Yarın bu salgın bitecek olsa hepimize bıraktıklarıyla sizce nereden ve nasıl devam edebiliriz?

Açıkçası daha öncede bahsetmiş olduğum gibi ne yazık ki bu konuda kaygılarım çok fazla. Öncelikle pandemi dönemi bitse bile izlerinin bizde uzun bir süre kalacağını düşünüyorum. Yani kolay değil ki. Kendi hayatın için korkuyorsun, aileni ve sevdiklerini kaybetmekten korkuyorsun, işsiz kalıp ekonomik sıkıntıya düşmekten korkuyorsun ve süreç seni evde daha fazla vakit geçirmeye yöneltip bir nevi asosyalleştirdiğinden sosyalleşmekten korkuyorsun ya da yabancı hissediyorsun. Açıkçası ben pandemi bitti aşısı, ilacı, tedavisi bulundu deseler bile ülkemizde ve dünyada birçok insanın maske kullanımına devam edeceğini düşünüyorum. Sonuçta o korku içimizden bir anda silinmeyecek. Kısacası ne yazık ki bitse de biz etkilerini taşıyor olarak ve pandeminin yaratmış olduğu mevcut ekonomik sıkıntının içerisinde de mücadele ediyor olarak devam etmeye çalışacağız diye düşünüyorum.

11.11.2020

Faruk Bildirici ile Gazetecilik Etiği Hakkında Konuşuldu.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen online söyleşide gazetecilik etiği ve ombudsmanlık hakkında konuşuldu. Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünü üstlendiği konferansa konuşmacı olarak Türkiye’nin tek medya ombudsmanı olarak medya eleştirileri yapan gazeteci Faruk Bildirici katıldı.

“Gazetecilik kötüye doğru yol aldıkça okur sayıları düşer”

Prof. Dr. Süleyman İrvan söyleşiyi Faruk Bildirici’yi tanıtarak başlattı. Prof. Dr. Süleyman İrvan, Faruk Bildirici’ye “Siz medya ombudsmanı olduğunuz dönemden günümüze kadar yaklaşık olarak 50’ye yakın yazı kaleme aldınız ve yazdığınız o yazılar genelde fazla dikkate alınıyor. Bazı haber sayfaları sizin yazdığınız yazıları çoğunluğunu haberleştiriyorlar, ancak televizyon medyası olarak adlandırdığımız geleneksel medya sizin yazılarınız yayınlamaktan çekiniyorlar. Bu çekincenin bir sebebi var mı varsa bu sebep nedir?” sorduğu soru üzerine Faruk Bildirici şu şekilde yanıtladı: “Türlü türlü nedenleri türlü türlü sebepleri var. Örneğin, ’65 yaşından büyük kişilerin önemsizleştirilmesi üstüne bir yazı yazmıştım. Sağlıklarından dolayı bu yaşlı kitleyi savunmamız gerekiyor fakat bir açıdan da bu kitleyi önemsiz kılmamak, yaşamdan sıkmamak, hatta onları suçlu gibi göstermemek gereklidir. Ben bu şeyleri yazdım ve benim yazımdan daha sonra 65 yaş üzerindeki kitle için güzel haberler geldi. Hatta geçenlerde Akşam gazetesi, 65 yaş üstündeki kitleye verilen kuralların ‘kırık kalp sendromuna yol açacağı tarzında bir haber paylaştı. Gene Adana şehrinde Suriyeli bir kişinin polis tarafından vurulduğu haberleri en başta ‘Polisin Dur uyarısına uymadığı için vuruldu’ biçiminde yazıldı. Ben dur ihtarı meselesinin doğru olduğuna pek fazla inanmadım, inanmamamın sebepi o gencin göğsünden vurularak öldüğünü ve muhabirlerin resmi kaynaktan gelen açıklamalara sorgulamadan hemen inanıp o açıklamaları doğruymuş gibi haber yazmalarının yanlış bir şey olduğunu ifade ettim. Nihayet o Suriyeli gencin kaçarken vurulmadığını, o gencin durduktan hemen sonra polisin o çocuğu vurduğu ortaya çıktı. O genci vuran Polis tutuklandı. Benim yaptığım eleştirilerimin, tavsiyelerimin birkaçı yerlerini buluyor bazıları ise yerlerini bulmuyor. Gazetecilik kötüye doğru yol aldıkça okuyan kişi sayısı düşüyor ve kazançlar azalıyor.” Dedi.

Söyleşi, Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın katılımından dolayı Faruk Bildirici’ye teşekkürüyle sona erdi.

Doç. Dr. Bilge Narin ile Dijital Gazetecilik Hakkında Konuşuldu.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen online söyleşide dijital medyada haberin üretim ve dağıtım süreçlerindeki değişimleri konuşuldu. Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen online söyleşiye konuk olarak Doç. Dr. Bilge Narin katılım sağladı.

“Türk medyası ve Amerikan medyası arasında ki dijital fark…”

Prof. Dr. Süleyman İrvan söyleşiye Doç. Dr. Bilge Narin’i tanıtarak başlattı. Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın, ‘‘Sayın Bilge Narin, Amerikan medyasına çok hakimsiniz. Amerika’da bir yıla yakın araştırma yaptınız. Türk medyası ile Amerikan medyası arasında dijital üretim manasında karşı karşıya getirildiklerinde ne gibi değişiklikler görüyorsun?” sorusuna Doç. Dr. Bilge Narin şu şekilde yanıt verdi: “Amerikan medyasında hele veri görselleştirme manasında çok ciddi ekipler var. Veri görselleştirme için çok fazla emek harcıyorlar. Türkiye’de bu anlamda gazeteciye sağlanmış bir para ve zaman yok. Bu yönde çalışacak bir gazeteci de ortalıkta yok. Ülke olarak yeni teknolojiyi öğrenme konusunda bir sıkıntımız yok, fakat öğrendiklerimizi uygulama konusunda fazla sıkıntılarımız var. Bu konuda sadece bireysel çalışmalar söz konusu.” diyerek Doç. Dr. Bilge Narin, Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın soruna bu şekilde karşılık verdi

“Bilgisayar bilimleri ile gazeteciliğin yakınlaştığı bir döneme doğru gidiyoruz”

Yaşadığımız dönemde bilgisayar bilimleri ile gazeteciliğin yakın olduğu bir sürece doğru gittiğimizden bahseden Doç. Dr. Bilge Narin, kodlarla hikayecilik ile alakalı Akademisyen Bager Akbay’ın robot bir şair tasarladığını bellirti ve sözlerine şu şekilde devam etti:   “Akademisyen Bager Akbay robot bir şair ortaya çıkarttı. Özel bir gazeteye bir sene boyunca gönderilen şiirler-yazılar üzerinde en fazla yazılan ismin ‘Deniz’, en çok kullanılan soyadında ‘Yılmaz’ olduğunu anlıyor ve Deniz Yılmaz adında bir tasarlıyor. Deniz Yılmaz’a algoritma yardımıyla aruz ölçüsünü ve birbirleriyle alakalı sözcükleri arka arkaya yazmayı belletti ve Deniz Yılmaz bir robot şair olarak karşımıza çıktı. İmza günlerine, programlarına artık Bager Akbay değil robot şair Deniz Yılmaz gidiyor. Bu yapılanlar hayal gücümüzü aşırı zorlayan şeyler, fakat gelecekte bu şeylerin yapılması beklenilen gelişmelerdi. Bu durum, PC bilimleri ile gazetecilik mesleğinin yakınlaşmaya başladığı bir döneme doğru gittiğimizin en önemli kanıtıdır. Bu olayların çoğunlukla yurt dışında acayip bir derecede arttığını görüyoruz” dedi.

Yaklaşık 1 saat kadar süren konferans da Doç. Dr. Bilge Narin dijital medyada haber üretimi ve tüketimi üzerine açıklamalarda bulundu. Söyleşinin sonlarına doğru Doç. Dr. Bilge Narin Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünü okuyan öğrencilere önemli tavsiyelerde bulundu.

Muzaffer Şahin ile Ajans Haberciliği Konuşuldu.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzenlediği online konferansta ajans haberciliği konuşuldu. Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünü gerçekleştirdiği konferansta konuk olarak gazeteci öğretim üyesi Doç. Dr. Muzaffer Şahin katıldı.

“Anadolu Ajansının Kuruluş Nedeni İçeriye ve Dışarıya Doğru Haber Yaymak”

Prof. Dr. Süleyman İrvan online söyleşiyi gazeteci Muzaffer Şahin’i tanıtarak başlattı. Konuşmasında Anadolu Ajansı’nın kuruluş amacından da bahseden Doç. Dr. Muzaffer Şahin, “Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün ettiği söz ile de bu kanıtlanmıştır. Milli kurtuluş serüvenini bütün iç ve dış kamuoyuna gerçek-doğru haberler ile duyuracak demiştir. Kuruluşundaki ana felsefe budur. Anadolu Ajansı’ ndan önce kurulan bir çok ajanslar da vardı. Osmanlı zamanında kurulan üç tane haber ajansı vardı. İlk önce Osmanlı Telgraf Ajansı, ondan sonra Osmanlı Milli Telgraf Ajansı, bunlardan sonra da Türkiye-Havas-Reuter Ajansı, üçlü bir ortaklık şeklinde kurulmuştur. Anadolu Ajansı 1920 tarihinde kurulunca, Türkiye-Havas-Reuter ajansının kullandığı tüm teknolojik aletler ile mütercimler-tercümanlar ve gazeteci-muhabirleri olduğu gibi Anadolu Ajansı’na geçiş yapmıştır. Anadolu Ajansı’nın isim annesi yani ismini bulan kişi ise Halide Edip Adıvar’dır. Halide Edip Adıvar, Yunus Nadi ve Atatürk Anadolu Ajansı’nı beraber kuruyorlar. Anadolu Ajansı’nın kuruluşuyla alakalı Ataürk’ün yayınladığı bir telgraf var. Bu telgrafta Mustafa Kemal ATATÜRK, Anadolu Ajansı’nın kuruluş nedenini ve nasıl çalışacağını anlatıyor. Bütün Türkiye’ye duyuruluyor” dedi.

Söyleşinin sonlarına doğru Muzaffer Şahin, gazetecilik okuyan öğrencilere çok önemli tavsiyelerde bulundu. Söyleşi, Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın katılım sağlamasından dolayı gazeteci Muzaffer Şahin’e teşekkür etmesiyle sona erdi.

Esra Öz ile Sağlık Haberciliği Konuşuldu.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü’nün düzenlediği online konferans da sağlık haberciliği konuşuldu. Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen söyleşide konuşmacı olarak gazeteci-yazar Esra Öz konuk oldu.

“Medya insanların umutlarıyla oynuyor”

Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, söyleşiye gazeteci Esra Öz’ü öğrencilerine tanıtarak başladı. Televizyonlarda ve medya da sağlık ile alakalı çoğu haberde insanların umutlarıyla oynandığını belirten gazeteci Esra Öz, bu konu hakkında sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna iki adet misal verebilirim. Birinci olarak obezite konusuyla ilgili. Ben Sağlık Bakanlığı’nda görevde iken bu konu hakkında Sağlık Bakanlığına bir proje sundu. Sağlık Bakanlığı için obezite medya kılavuzu yaptık. Bu kılavuzun içerisinde obezite haberleri nasıl yapılmalı, yapılırken ne gibi şeylere dikkat edilmesi gibi şeyler yer alıyordu. Bu projeyi hayata geçirirken çok fazla gazete taraması yaptık ve gazeteleri tararken ne kadar abartılı, çok fazla insanların umutlarıyla oynanan, ne kadar çok umut tacirliği yapıldığını insanlara gösterdik. Bir ilacı içtiğiniz zaman hemen zayıflayacağınız, işte bitkisel, organik, doğal kaynaklı olduğu söylenilen hapları yuttuğunuzda hemen kişileri iyileştirdiği gibi çok fazla örnek ile karşılaştık. Bu rehberde çoğu gazetecinin bu tip saçma oyunlara gelmemesi gerektiğini söyledik.” Dedi, konuşmanın devamında Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın, “Peki medya bu rehbere uygun bir şekilde davranıyor mu?” diyerek sorduğu soruya, “Medya kurum ve kuruluşları bu kılavuzu pek fazla dikkate almıyor” gazeteci Esra Öz bu şekilde karşılık verdi ve gazeteci Esra Öz sözlerini şöyle devam etti: “Geçtiğimiz yıllarda Sertap Erener, Tv kanalına bir telomer röportajı vermişti. Yani telomeri yutuyor, telomeri yuttuktan sonra gençleşmeye başlıyor, sağlığına kavuşuyor diye söylendi. Bu olayın üzerine yapılan bir TV programına katıldım ve orada, eğer bir ilaç insanlara mucizevi, efsanevi gibi sunuluyorsa bunun arkasında kesinlikle PR vardır dedim. Sağ olsun medya ombudsmanı Faruk Bidirici de ertesi gün bir yazı kaleme aldı ve gerçekte Sertap Erener’in ilacın üretimini yapan o firmanın reklam yüzü olduğunu açıkladı.”dedi. 

Yaklaşık bir saat kadar süren bu online söyleşide, medyada yapılan umut tacirliği, Tv lerdeki sağlık programaları, sağlık haberciliği, sağlık okuryazarlığı, sağlık alanında televizyonlarda yapılan PR’lar vs. konuşuldu. Söyleşinin sonuna doğru gazeteci-yazar Esra Öz öğrencilere bazı tavsiyelerde bulundu.

Ümit Alan ile Gazetecilik ve Hakikat İlişkisi Ele Alındı.

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: image-2.png

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen online söyleşide gazetecilik ve hakikat ilişkisinden bahsedildi. Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşiye Birgün gazetesinde gazetecilik yapan Ümit Alan konuk oldu.

“Hakikat insanoğluna bedelsiz gelmedi”

Prof. Dr. Süleyman İrvan, gazeteci-yazar Ümit Alan’ı tanıtarak online söyleşiye başladı. Prof. Dr. Süleyman İrvan, kendisinin de gazeteciliğin tanımını öğrencilerine yapmaya çalışırken çok fazla kullandığını belirterek Ümit Alan’a “Gazetecilik doğruyu gerçeği söyleme ve hakikatin peşinden koşma mesleğidir diyerek tanımlanır, peki siz bu tanıma katılıyor musunuz? Bu tanımla aynı fikirde misiniz?” sorduğu soruya Ümit Alan şu şekilde karşılık verdi: “Gazetecilik doğruyu söyleme, hakikatin peşinden koşma mesleğidir ama en başta ortaya çıkarken haberciliğin böyle bir kaygı ile başlamadığını da açıkça görüyoruz. Zamanla insanların bekledikleri ve ortaya koyduğu koşullar gazeteciliği buraya kadar getirip bırakmış ve bu normlaşmış. Benim TEDX konuşmam da bahsetmeye uğraştığım şey, hakikatin kimseye bedelsiz bir şekilde gelmediğiydi.” 

“Bu kriz, kağıt gazetenin yok oluşunu hızlandıracak”

Prof. Dr. Süleyman İrvan, Koronavirüs salgınının gazeteler açısından bir risk teşkil ettiğini ve az olan tirajların bitmeye yakın olduğunu ifade etti ve Ümit Alan’a, kendi ülkemizde gazeteciliğin geleciğini hakkında ne düşündüğünü nasıl gördüğünü sordu. Ümit Alan, Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın kendisine sorduğu soruyu şu şekilde cevapladı: “Hani her zaman kendi aramızda kağıt yavaş yavaş yok olacak diye muhabbetini geçiriyorduk. Bu salgın krizinin kağıdın yok oluşumunu epey hızlandıracak gibi gözüküyor, fakat diğer tarafta, yani dijital medyada da bir gelir kapısı yok, o taraf da başka bir kriz oluşmak üzere. Dijital medyada bütün gazetelerin okurlarından kazandığı bir geliri yok. Bu durum da ancak uzun vadede oluşur gibime geliyor.” 

AVM Yöneticisi ve Navispera Şirketinin Kurucu Ortağı olan Yiğitcan Bey İle Röportaj Yaptık.

Merhaba. Adım Yiğitcan Erkan. 40 Yaşındayım. 1999 yılından bu yana Perakende sektöründe çalışıyorum. Şu an Navispera adlı bir şirketin kurucu ortağı olarak, alışveriş merkezi kiralama ve yönetim hizmetleri sunuyorum.

“ Bütün AVM’ler zorunlu olarak kapatıldı! ”

Dünyayı saran koronavirüs salgını mesleğinizde ne gibi etkiler yarattı ?

—Korona virus nedeni ile bugün itibari ile ülkemizdeki bütün alışveriş merkezleri zorunlu olarak kapanmış durumda. AVM’ler içerisinde yer alan gıda marketler ve eczaneler, bazı AVM’lerde de halkın ihtiyacı olabileceği düşünülerek döviz büroları ve kuru temizleme gibi hizmet mağazaları da açık olabiliyor. AVM’ler kapalı olduğu için, avmlerde çalışan temizlik ve güvenlik personeli ile, avm yönetimini gerçekleştiren ofis çalışanları da büyük oranda evlerinde kişisel karantina uygulamaktalar. Tabii güvenlik ve hijyen için yeterli sayıda personelimiz düzenli olarak işyerinde bulunuyorlar. Uzaktan işlerini yönetebilecek personellerimizi evlerinde tutmaya özen gösteriyoruz.

Bu karantina günlerinde neler yapıyorsunuz?

—Karantinada halen yasal olarak çalışmak durumunda olsak da, işlerimizi evden yürütebildiğimiz için, çoğu çalışmak durumunda olan insana göre son derece kolay. Evden kesinlikle çıkmıyoruz. Düzenli ateş kontrolü yapıyor ve diğer olası tüm semptomları gözlemlemeye gayret ediyoruz. Bir yandan işlerimizi takip ederken, diğer yandan psikolojimizi koruyabilmek için günlük rutinlerimizi koruyoruz. Yani akşam yatış sabah kalkış saatlerimizi, yemek saatlerimizi iş hayatımıza paralel korumaya gayret ediyoruz. Kitap, müzik, makaleler, gündem takibi, uzun süredir ötelediğimiz, boş vaktimiz olduğunda izlemek-okumak-dinlemek-araştırmak üzere kaydettiğimiz tüm medya malzemelerimizi değerlendirmeye çalışıyoruz. Kedilerimiz var, onlarla ilgileniyoruz. Komşularımız ve sevdiklerimiz ile düzenli olarak görüntülü ve her gün konuşmaya çalışıyoruz.

Siz kendinizi ve sevdiklerinizi bu virüsten nasıl koruyorsunuz?

—Virüsün ülkemizdeki varlığı resmi makamlarca duyurulmadan haftalar önce, özellikle Avrupa’daki yayılımı ile İran’da yaşananları da görünce, önlemlerimizi almaya başladık. Öncelikle toplu taşıma kullanan tüm ekip arkadaşlarımıza hijyen ve güvenlik önlemleri konusunda eğitim verdik ve gerekli ekipmanları sağladık. Yine ofisimizde tüm gerekli ekipmanları sağladık ve daha resmi açıklamalar başlamadan çok önce yönetimini yapmakta olduğumuz projelerin günlük ilaçlamalarına başladık. Personelimize düzenli ateş kontrolü yaptık, toplu yemek yenmemesini sağladık, ilk yardım depomuzu olağan üstü durumlara hazır hale getirdik, deprem için hazırlamış olduğumuz konteynerimizi salgın hastalık durumları için de düzenledik ve her gün düzenli bilgilendirme yaptık. Yine kişisel hijyen önlemlerinin alınıp alınmadığını da üst yönetimce bizzat üstlendik ve arkadaşlarımızı yönlendirdik. Kendimizi ve sevdiklerimizi de bu tecrübelerimiz doğrultusunda bilgilendirdik ve aynı önlemleri almalarını sağladık.

Marketler ve stokların tükenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

—İnsanların bilmedikleri, süreci ve sonucu ön göremedikleri her durumda stoklamaya yönelmeleri son derece anlaşılır, insani bir durum. Burada önemli olan, soğukkanlı olup, panik yapmadan konuyu ele almak. Gerçekten neye ihtiyacım var, nelerin yokluğuna dayanabilirim, önceliklerim neler, başkalarının neye ihtiyacı olabilir, vs. gibi daha toplumu kucaklayıcı refleksler ile stok yapma duygumuzu bastırabiliriz. Güvensizlik yaşanması doğal, ancak şu an için tüm marketler ve market çalışanları insan üstü bir emek ile, hatta sağlık çalışanları ile aynı kutsallıkta bir görev üstlenmiş durumdalar. Kendilerine minnettarız. Yanlış yapanları gördüğümüzde insanca bir anlayış ile kendilerini stokçuluğa karşı uyarmak da yine bizlerin görevi.

05.04.2020

Bugünlerde Başka İnsanların Sağlığı İçin Canını Dişine Takıp Savaşan Hemşirelerden Emine Hanım İle Röportaj Yaptık.

Merhabalar ben Emine G. 2016 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Afet Yönetimi bölümünden mezun oldum. 1994 yılından itibaren de hemşire olarak görev yapıyorum.

”Ülkece biyolojik bir savaş içerisindeyiz.”

Dünyayı saran koronavirüs salgını mesleğinizde ne gibi etkiler yarattı ?

─Ülkece biyolojik bir savaş içerisindeyiz. Bu savaşın en ön cephedeki askerleri biz olduğumuz için gece gündüz görev bilinci içerisinde çalışmaktayız.

Siz kendinizi ve sevdiklerinizi bu virüsten nasıl koruyorsunuz?

─Mümkün olduğunca koruyucu ekipmanlarla çalışıyoruz. Eve gelmeden önce de kıyafetlerimizi değiştirip temizlenip o şekilde eve geliyoruz. Sevdiklerimi farklı bir yerde izolasyonunu sağlayamadığım için az temasta bulunuyorum. Ev içinde de hijyene ve yakın temasa dikkat ediyoruz.

Marketler ve stokların tükenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

─İnsanların araştırmadan,  virüsün etkilerini bilmeden, bilinçsizlikten ve bilgi kirliliğinden aç kalma korkusundan marketlere saldırdığını düşünüyorum.

Bu zorlu zamanlarda mesleğini yerine getiren bir hemşiresiniz. Bu hastalığın sizde yarattığı psikolojik etken varsa bahseder misiniz?

─Şuan yoğun çalışmadan dolayı farkında değiliz ama ilerde bunun etkilerini göreceğimizi düşünüyorum

Coronavirüs salgınında gece gündüz canını dişine takan hemşirelerimiz.

04.04.2020

Corona Virüsün ardından Çin’de yeni bir salgın mı var ? Yeni virüs Hanta hakkındaki gerçekler!

Corona virüsü tüm dünyada hayatı felç etmişken yeni bir virüs ile ilgili çarpıcı bir haber geldi… Çin’in Yunnan Eyaletinde ölen bir adam, kemirgenlerden insanlara bulaşan nadir bir virüs türü olan hanta virüsü için teste sokuldu ve sonuç maalesef pozitif çıktı. Bu olayla ilgili haberlerde yeni bir hastalık salgınının ortaya çıktığı korkusu kısa sürede tüm sosyal medyayı sardı. Bunun nedeni hanta virüsünün yüzde 38 gibi ciddi bir öldürme oranına sahip olması. İnsanlar, hanta virüsü nedir ve nasıl bulaşır gibi telaşlı sorularının yanıtını aramaya başladı. Peki, corona virüsü sonrası endişe yaratan hanta virüsü gerçeği ne? Haberimde, hanta virüsü tedavisi, nasıl bulaştığı ve geçmişi ile ilgili bilgileri derledim…

Son iki gündür sosyal medya, corona virüsünün yanında yeni bir salgının ortaya çıktığı ve farelerden insanlara bulaşan hanta virüsünün insanları öldürmeye başladığı iddiası ile çalkalanıyor. Ancak hanta virüsü ile ilgili bilinmesi gereken çok önemli bilgiler var.

Yoksa ÇİN’DE YENİ BİR SALGIN MI çıktı?

Çin’de bildirilen tek bir hantavirüs vakası, tabiki bir salgın anlamına gelmez ve de hantavirüsler yeni değildir. Onlarca yıl geriye gittiğimizde hanta virüs vakalarına dünyanın dört bir yanında denk gelebiliriz ve COVID-19 gibi insandan insana bulaşmıyorlar. Bunun yerine, hantavirüsler kemirgenlerden insanlara yayılır ve vakalar oldukça nadirdir. Hantavirüsün ilk ortaya çıkışı, 190 Amerikalının öldüğü ve yaklaşık 3.000 kişinin enfekte olduğu olduğu Kore savaşı sırasında kaydedildi.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine göre, kemirgenler hastalığı “idrar, dışkı ve tükürük yoluyla ve daha az sıklıkla olsa da bir insanı ısırması yoluyla” insanlara bulaştıyor.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, ABD’de bulunan en yaygın hantavirüs hastalığı tipinin Hantavirüs Pulmoner Sendromu olduğunu ve yine nadir olduğunu söylüyor. Hantavirüs Pulmoner Sendromu ilk olarak sağlık profesyonelleri tarafından 1993 yılında ABD’nin Güneybatı bölgesinde keşfedildi. Araştırmacılar, 1959’da Utah’ta 38 yaşında bir adamın ölümüne neden olan ilk vakayı yakından inceledi. 1993’ten 2017’ye kadar ABD’de 728 bilinen vaka vardır.

Hanta Virüsün Öldürme Oranı Nedir?

Hantavirüs Pulmoner Sendromu, yüksek ateş, kas ağrıları zatürre ile sonuçlanıyor. Bu virüs türü mevsimsel gripteki %0.1’lik ölüm oranından kat kat yüksek olan %38’lik bir ölüm oranına sahip.

Bir hantavirüsün neden olduğu ikinci bir hastalık türü, Renal Sendromlu Hemorajik Ateştir. Bu hastalık çoğunlukla Doğu Asya ve Avrupa’da bulunur, ancak Amerika’da görülmez.

Hantavirüs Tam Olarak Nedir?

Tipik olarak kişiden kişiye yayılamasa da, hantavirüs vakaları ölümcül olabilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine göre, hantavirüs enfeksiyonlarının ölüm oranı yaklaşık % 38’dir.

Çin’de, hantavirüs enfeksiyonları ABD’den daha yaygındır, ancak yine de nadirdir. Virolog ve hantavirüs uzmanı Colleen B.Jonsson, yeni tanımlanan hantavirüslerin Çin’de yaklaşık 75.000 kişinin her yıl ciddi hantavirüs komplikasyonları ile karşılaştığını gösterdiğini yazıyor.

Peki, Hantavirüs’ün Tedavisi veya Aşısı Var mı?

Maalesef hayır.

Davis, “Şu anda, Hantavirüs Pulmoner Sendromu’nun erken tanınması ve müteakip tıbbi destek dışında Hantavirüs Pulmoner Sendromu için kesin bir tedavi yoktur” dedi. “Şimdiye kadar herhangi bir hantaviruse karşı koruma sağlayacak herhangi bir aşı yoktur.”

Hantavirüs Nasıl Engellenir?

Maalesef aşı olmadığı için hantavirüsü önlemenin en iyi yolu kemirgenlerle yakın temastan kaçınmaktır. Uzmanlar, boşlukları ve delikleri kapatmayı, tuzaklar yerleştirmeyi ve alanları mümkün olduğunca temiz ve yiyeceksiz tutmanızı öneriyor.

Kaynak: https://www.sabah.com.tr/